21 Aralık 2014 Pazar

Gün Dönümü ve Yeni Ay!!!

21 Aralık 2014, Pazar, "yılın en uzun gecesi", gün dönümüdür. Peki ya bize etkileri???

2014 yılı bir çoğumuz için yoğun, yorucu ve bir o kadar da uzun geçti. 2014'ün geneli gibi kışa giriş de bu derece yoğun ve enerjisi yüksek gibi görünüyor. Hayatımızı temelden sarsan olaylar yaşadık çoğumuz bu yıl ki belki de yıl sonuna doğru bu değişimler, sarsıntılar hız kazanacak...

Mitolojiye baktığımızda 21 Aralık Ulu Ana Tanrıça Gökyüzü (Cennet) Kraliçesi'nin Işığın oğlu'nu doğurduğu gündür. Kış dönümü oğlaktadır ve 'tanrının kapısı' anlamına gelir. Kış dönümünde kapılar 'altın anahtar' ile açılır. Güneşin gücünü ve yükselişini simgelediği için bu derece etkisi ve enerjisi yüksektir.

Böylesine yüksek ve etkili enerjiyi bize faydalı hale getirmek ve bu enerjiden mucizeler yaratmak tabi ki bizim elimizde... Yeter ki bize yük olan tüm olumsuzluklardan kurtulmak isteyelim ve kurtulalım... Buna öncelikle kendi yaşamımızdan başlamamız şart !!!Kesinlikle istemediğimiz hiç bir davranışı, hayatı yada maskeyi hayatımızda tutmamamız gerekiyor. İşte tüm bunları hayatımızdan çıkardığımız zaman zaten gerisi olumlu ve kolay bir şekilde önümüze serilecek. Sevmediğimiz alışkanlıklarımız, sevmediğimiz arkadaşlarımız ya da işimiz, sevmediğimiz ne varsa hayatımızdan çıkarmaya başlamak gerek...

Sizi dibe çeken, hayallerinizi engelleyen ne var ise 'DUR' demeye ne dersiniz? İşte o zaman hayalleriniz size daha gerçekçi ve özgür gelecek...Sınırlarınızı aşın ve daha sonra mucizeleri beklemeye hazır olun...Zaten bu aşamadan sonra hepsi teker teker size gelecek...

Sevgi ile kucaklayın yaşamı, insanları, kötülükleri bile... Olduğu gibi kabul edin bazılarını da... Sizin sevginizle değişimini kendi tamamlasın ve iyiliğe, doğruluğa yönelsin...Kötülüğü bile kazanmayı seçin hayatta...

Yeni ayın enerjisi size tüm olumlu etkileriyle gelsin ve onu kucaklayın...

19 Aralık 2014 Cuma

Güne YOGA ile Başlamak...

Yoga, fiziksel ve zihinsel disiplini tarif etmek için kullanılan bir terim olmakla beraber pek çok farklı anlamlar da taşımaktadır. Kökeni Sanskrit dilinden gelen yoga kontrol etmek, boyunduruk altına almak veya birleştirmek, bir araya getirme, karşılaşma, kavuşma olarak da ifade edilebilmektedir. Buradan yola çıkarak yoga için kişinin nefsini, bedenini ve davranışlarını kontrol ve disiplin altına almasıdır diyebiliriz.
Benim hayatımdaki yogayı ise güne daha enerjik, tazelenmiş başlamak için bir çeşit arınma yöntemi olarak tanımlayabilirim. Çeşitli esneme, nefes uygulamaları ve ardından gevşeme ile yaptığım sadece 10 dakikalık fiziksel çalışma ile kendimi güne hazırlamış oluyorum. Bu şekilde hem sabahın rehavetini üzerimden atmış hem de fiziki açıdan kaslarımı güçlendirmiş oluyorum. Yoga duruşları ve nefes kontrolleri ile kas ağrılarından zihinsel yorgunluğa kadar tümünden vücudumu temizlemiş hissediyorum.
Düzenli spor yapan biri olmama rağmen hayatıma yogayı dahil ettikten sonra kendimi daha uyumlu ve sağlıklı buluyorum. Günün stresine, yoğunluğuna beni hazırlayan adeta bir kalkan görevi görerek günün akışına karşı direncimi arttıran rahatlatıcı bir güç sanki yoga. Özellikle sabahın dinginliğinde güne yoga ile başlamak güneşin olmadığı günlerde bile güneşi doğuran ışık etkisi yaratıyor. Psikolojik ve zihinsel etkilerin yanı sıra metabolik etkileri de yadsınamayacak kadar çok. Tüm bedenimin ve hatta organlarımın yoganın ritmine uyum sağlayarak daha sağlıklı ve sistematik çalıştığını hissediyorum. Güne yoga ile uyanırken iç organlarım da uyanıp, güçleniyor.
Yoganın hayatımda yer bulmasının ardından sabahları evden çıktıktan sonra daha az stresli oluyorum. Önceleri özellikle İstanbul trafiğinde her şeye sinirlenirken ki yaşayanlar bilir bu hiç de zor değil şimdilerde ise sadece gülüp geçiyorum. Çünkü gerçekten günümüze böyle konuları sorun ederek stres dolu başlamak bizim enerjimizi emen ve tüm günümüze yayılan bir olumsuzluk kaynağı olarak geri dönüyor. Ayrıca yoga ile konsantrasyon ve zihinsel temizlik sağlayabildiğim için şimdiki zamana odaklanma yetisinde de artış yaşıyorum. Böylece geçmişte yaşanan olumsuzluklara hayıflanmayı ve gelecek üzerinde sürekli kaygı yaşamayı bırakarak şimdiki zamanın tadını çıkarıyorum.
Yoğun iş temposu, plazalar arasında boğularak çalışılan ortamların olumsuzluklarından kendimizi korumak için yoga en iyi yöntemdir. Yoga ile aynı zamanda yaşam kalitemizi de arttırmış oluruz. Kendimizi daha dinç ve zinde hissederiz. Yorgun uyanılan günlerin etkili ve kesin ilacı yogadır. Ve yoganın kesinlikle yaşı yoktur. Çocuklardan yaşlılara kadar herkesin uygulayabileceği bir spordur. Siz de günde sadece 10 dakikanızı ayırarak daha sağlıklı ve tazelenmiş bir güne başlamak istemez misiniz? Başladıktan ve faydalarını gördükten sonra zaten vazgeçmek istemeyeceksiniz…

Yoga ile mutlu, sağlıklı, huzurlu ve güçlü günler dileğiyle…

10 Aralık 2014 Çarşamba

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü


Yüzyıllar boyunca süren mücadelenin ürünü olarak tüm insanların doğuştan ve eşit haklara sahip olduğunu ifade eden uluslararası bildirgesinin kabul edildiği gün...

Aslına bakarsanız böyle bir bildirgenin kabulü için bunca mücadele verilmiş olması, "eşitlik" kavramını ispatlamak için de böyle bir bildirgenin yayınlanmış olması trajikomik bir durum...

İnsan haklarının korunması ülkeleri aşan bir konudur. İnsan haklarının korunması için bildirgeler yayınlamaktan ziyade önce o bilincin oluşması, oluşturulması gerekmektedir. Önemli olan bildirgeler yayınlayıp içini doldurmak değil, insanların içindeki insan olma bilincini doldurmaktır. 


Bildirgeye göre haklarımız;

  • "YAŞAMAK, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır." Peki hürriyet ve emniyet dendiği zaman ilk olarak aklımıza  hapisteki gazeteciler ve halkına zulüm eden polisler gelmiyor mu?

  • "Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı muameleye maruz bırakılamaz." Bu madde hakkında yorum bile yapmak içimden gelmiyor aile içi şiddete maruz kalan kadınları, çocukları düşününce...

  • "Kanunlar önünde herkes eşittir." Hııı, tabi tabi... Dediğinizi duyar gibiyim. Balık maalesef baştan kokuyor bu maddeye geldiğimizde...

  • "Evlenme akdi, ancak müstakbel eşlerin SERBEST ve TAM RIZASI ile yapılır." Çocuk gelinlerden bahsetmeye gerek bile yok sanırım...

  • "Her şahsın fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı ve ayrıca bu fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır." Cesaretin varsa açıkla, bak bakalım sonra neler oluyor. Hele ki din mevzu bahis olunca korku kalesi karşımızda en büyük engel olarak duruyor..
......

Haklarımız çok güzel ve saymakla bitmez belki de ama okudukça kendimi daha sinirli, daha köşeye kıstırılmış hissediyorum ne yazık ki... Okurken heybetli ama uygulamada cılız kalıyor. 

En başında da dediğim gibi mesele bildirgede değil, mesele için doldurarak yaşamakta...

Haklarımızın kağıt üzerinde kalmadığı, kanlı canlı uygulandığı günler görmek dileğiyle...

Sevgiyle kalın...

NOT: Bildirgenin tamamını okumanız tavsiyesiyle: http://www.unicef.org/turkey/pdf/_gi17.pdf 

Zaman Akıp Giderken...

Zaman nedir sizce? Neyi ifade eder?

Zamanı satın almak mümkün müdür?

Ya da depolamak ve çoğaltmak elimizde midir?

Ve de en önemlisi akıp giden zamanı geri getirebilir miyiz???

Tüm bu yukarıda sorduklarıma "HAYIR" dediğinizi duyar gibiyim. Hatta belki bu konuda derin iç çekişleriniz bile olabilir...

Zaman dünyada tüm insanlara eşit olarak dağıtılan tek soyut kavramdır. Evet, kesinlikle net olarak konuşabileceğim ve arkasında sonuna kadar durabileceğim tek eşit dağıtılan kavram...

Gerek bilim dünyasının gerekse günlük yaşantımızın çözülemeyen, hep anlamlandırılmaya çalışılan konularından biri olmuştur zaman... Zamanın akışından, hangi yöne aktığından bahsetmek de fiziğin en tartışmalı konularındandır. Ve buradan yola çıkarak "Zaman İçinde Yolculuk"tan söz edilir ve bunun mümkünlüğü tartışılır. 

Zamanın bilimsel yönünün yanı sıra felsefi yönü de Tarih boyunca önemli araştırma konusu olmayı başarmıştır. Tarihte Eski Mısır Rahipleri, zamanı enerjinin yok oluşu veya başka bir enerjiye dönüşümü olarak tanımlarken, yine sonsuzluğun da "Tanrı"yı simgelediğini ifade etmişlerdir. Bu noktada, zamanın din ile de özdeşleştiğini söylemek mümkün hale geliyor.

Günlük hayatımızda ise zamanı nasıl değerlendirdiğimize bakacak olursak karşımıza verimli etkin zaman ve boşa giden zaman gibi iki yeni kavram daha çıkıyor. Araştırmalara göre günlük zamanımızın yaklaşık olarak % 30 - % 40 arasını aktif iş görebilme gücü olarak kullanırken; geri kalan % 60 - % 70 'lik kısmı ise akıp giden ve işe yaramayan zaman olarak adlandırabiliriz. Peki hiç düşündünüz mü bu geriye kalan, boşa akıp giden zaman nereye gidiyor ???

  • Netleşmemiş Hedefler
  • Planlama Hataları
  • Öncelik-Önem Sıralaması Yapamama
  • Sürekli Erteleme
  • Detaylarla Fazla Uğraşma
  • Öze inememe

Tüm bunları göz önüne aldığımızda yepyeni bir soru çıkıyor bu defa da karşımıza; "Zaman mı bizi yönetiyor, biz mi zamanı?" 

Belki de bu sorunun cevabını bulduğumuz zaman çözüme ulaşmak için en doğru adımı atmış olacağız ne dersiniz? Zaman, asla bizim denetimimize, kontrolümüze girmez. Biz ancak zaman içerisinde kendi tutum ve davranışlarımızı yönetebiliriz. Bu nedenle isteyip de zaman bulamadığımız için yapamadığımız şeyler, aslında gerçekten de çok istemediğimiz, öncelik vermediğimiz şeylerdir. Zamandan kazanmak, onu yönetmek istiyorsak, önce kendimizi yönetmekle ve nerede kaybettiğimizi bulmakla işe başlamalıyız...

Zaman yönetiminde asıl olan kendimizi yönetmek ise burada en önemli faktör tabi ki de kişiliğimizdir. Zaman yönetiminde kişilik etkisini de başka bir yazımda ele alacağım. Hatta belki ufak bir test ile kişilik tipinizi belirlemeye de yardımcı olabilirim. 

Zaman yönetiminin bize ne gibi faydası var ki bu kadar üzerinde durulan bir konu haline geliyor???

Öncelikle kariyerinin henüz başında olanlar için etkili bir kariyer planlaması aracıdır zaman yönetimi... Gerek iş hayatı gerek sosyal hayatımız için etkili iletişimin temelidir ve bunun sonucunda kaliteli dinlenme zamanları elde etme imkanı bulabiliriz. Zaman yönetimi beraberinde düşünme ve değerlendirme yeteneğimizin gelişmesini de getirir.

Zaman yönetimiyle birlikte verimden çok etkinliğin önemli olduğunun farkına varabiliriz. bir işi doğru yapıp problemleri çözmek verimli gibi görünürken; doğru işe yapıp problemlerin kök nedeninin bulup tekrarlanmasını önlemek etkin olan yöntemdir. Bu örnekten de anlaşıldığı gibi işi doğru yapıp, problem çözmek her zaman yeterli olmamaktadır. Ve belki ki akıp boşa giden zamanın sebebi burada yatmaktadır. bu nedenle işlerimizi planlarken önem ve aciliyetine göre iyi analiz etmeliyiz. Buna göre önceliklendirmeli ve günümüzü 4 pasta dilimine bölerek işlerimizi planlamalıyız. 



Son olarak, sizlerle paylaşmak istediğim her dakikadan daha fazla zevk alabilir, mesleğinizde ve kişisel yaşantınızda daha başarılı olabilir ve çok daha az çabayla çok daha fazla şey başarabilirsiniz.

Bunun için tek ihtiyacınız olan, kendinizi iyi bir şekilde analiz ederek kendi içsel yönetiminizi sağlamanızdır. Hayatınızdan daha fazla ZAMAN almaya başlamak için geç kalmış değilsiniz... Bugünü bir başlangıç, dönüm noktası olarak kabul edip ilk adımı atmaya ne dersiniz? 

Sevgiyle kalın...

15 Eylül 2013 Pazar

Daralmalar, iç çekişler ve gelecek??? Hepsi birbiriyle bağlantılı mı dersiniz?

İki gündür resmen kendimi parçalıyorum ders çalışmak için... İnsan hayatının her evresinde bu zorluklar, sınamalar, elemeler kaybedişler veya kazanışlar yok mudur zaten ? Yaşama amacı da bunlardan biri değil midir? Bazen kendi seçimlerimiz, kimi zaman da hayatın bize itelediği noktada mecbur kaldığımız durumlardır bunlar.... 

Ama soruyorum bazen kendime... Bu kadar zor olmak zorunda mı???? Ya bende yan gelip yatsam, hiç birşey umrumda olmasa, olduğu kadar gerisi beni ilgilendirmez desem, günümü gün etsem, gezsem tozsam sadece vb....Acaba daha mı mutlu olurum daha mı mutsuz bilemedim??? Sanırım bu sorunun cevabını bulduğum gün hayatı da anlamış olacağım....

Şimdi maalesef derse dönmek zorundayım.... Umarım bu da güzel bir şekilde geçer.......

Good luck to me :)

11 Eylül 2013 Çarşamba

Göksel konseri öncesi ve sonrası

Dün bir hayli değişik bir gün yaşadım. Konser öncesi Taksim'e çıkalım birşeyler yemek için dedik ve Odakulenin orda aklıma geldi ki 19:00'da meydanda toplanıp Hatay'daki ölüm için eylem yapılacaktı. bu aklıma geldiğinde tabiki biraz geç oldu ve kendimizi İstiklal'de biber gazının içinde bulduk. O anlar gerçekten çok kötüydü ki önce inat edip meydana çıkma çabasına da girdik. Polis yukarısının daha kötü olduğunu söylemesiyle kendimi Mango mağazasına atmam bir oldu. Hiç birşey göremiyor, gözlerimden yaşlar geliyordu. Mango'da çalışan arkadaşlara gerçekten çok teşekkür ediyorum yardımlarından dolayı. Daha sonra Şişhane üzerinden Harbiye Açık Hava'ya uzanan maceralı yolculuğumuz başladı. Tabi bu arada bizim yemek yeme planları ve açlık seviyemiz de suya düştü. Yolda ayaküstü birşeyler atıştırıp geçiştirdik durumu.

Konsere gelince gerçekten çok başarılıydı. Göksel önce romantik ve duygusal parçalarla başladı ve ardından muhteşem göbek shovuyla devam ederek herkesi coşturdu. Sahneye Mabel Matiz ve Manga solisti Ferman da eşlik edince tadından yenmez bir hal içine girdi. Göksel'in sahne performansına ve sesinin buğusuna diyecek söz yok zaten.

Konser sonrası da maceralar bitmedi tabi. Bu çetrefilli gidişin bir de dönüşü olacaktı ki bir de ayağımı ayakkabı vurunca eyvah eyvah !!! Neyseki bunca çabanın ve eziyetin ardından arabaya ulaştık ve yolda bu sefer de trafik polisi çevirmesine takıldık. Bu gece gerçekten çok uzun oldu !!! Tabiki araç kullanımı sırasında alkol yoktu polis çevirdiğiyle kaldı ve yolumuza devam ettik.

Ama henüz bitmedi yolun devamında da travestiler yolumuzu kesti. bir bu eksikti :))) Onları da kendi haline bırakıyorum. Dicek birşey yok onlara....

Ve yorgun geçen bir günün ardından herkese iyi geceler....

10 Eylül 2013 Salı

Hoşgeldim!!!!

Daha önceleri kendi kendime yazmış olduğum ve kimi zaman sosyal medya aracılığıyla da paylaşmaya çalıştığım düşüncelerimi, fikirlerimi, isyanlarımı yada mutluluklarımı artık buradan paylaşmaya başlıyorum.
Umarım herkes kendinden bir parça bulabilir....